24 Şub 2018

Yaşamın en büyük sırrı & Hikaye dinle


Bir halifenin herşeyi varmış, hayal edebileceği her şeyi - güç, zenginlik. Ancak bu herşeyin tadını çıkarırken aniden hayatının boş ve amaçsız olduğunu fark ettmiş. Onun varlığı anlamını bu dünyada görmedi. Günleri akıp gidiyormuş hep aynı şekilde çok sıkıcı olarak. Sıkılmış halifenin danışmanları dikkatini devlet meselerine çekmeye çalıştı. Bilge adamları ve gezginler, uzaktaki toprakların inanılmaz mucizelerin muhteşem hikayelerini anlattı. Ancak her şey boşuna idi. Halife hep üzgün duruyormuş.  Hayatı çok sıkıcı ve anlamsız. Umutsuzca bir çıkış bulmaya çalışıyormuş.Bir gün bir gezginci anlatmış Halife? Bir derviş için, ona keşfedilmiş yaşamın en büyük sırrı - hayatın anlamının ne olduğunu biliyormuş.
Bunu duyunca, uzun yıllardan sonra ilk kez halifenin gözleri parlamış ve kalbi vurmaya. Hemen hazırlanmış yola ve sarayı uyarmış, uzun yolculuğa çıkacağını ve sadece onun eski sadık hizmetkarını yanına aldığını, çocukluğundan beri onunla olan.
Çıkmışlar yola halif ve eski hizmetçisi. Dervişin yaşadığı topraklara ulaşmak için, ama çölden geçmeleri gerekti. Ve o, bilinenlerden ki, çok ağır cezaladırıyormuş, gerekli saygıyı ona karşı gösterilmiyorsa.
Yanlarında yolu gösteren insan yoktu ve iki yolcu çabuk kaybolmuş, kum fırtınası sırasında develerin ve bagajın çoğunu kaybetmişler. Sadece deri matara kalmış biraz suyla.
Çölde çok sıcakmış ve susuzluk iki yolcuyu eziyet ediyormuş. Bir ara eski hizmetkar yere düşmüş yorgunluktan ve susuzluktan bilinçini kaybetmiş. Halifede susuzluktan ve yakan güneşten işkence görüyormuş ve hiç gücü kalmamış. Deri mataraya bakmış, içindeki çok kıymetli biraz su olan sadece bir yudum su lazım canlansin diye!
Ancak o anda, hizmetçisinin kum üzerinde çaresiz yatığını görünce, düşünmüş. Bu insan ona yıllarca hizmet eden. Bu yolculukta durmadan ona eşlik eden, şimdi bu uzak çölün ortasında, efendisine olan görevi yerine getirirken ölüyordu. Hak etmedimi son dakikalarında hayatını... Halife farkına varmış, uzun yıllar boyunca bu adam kendisi için çok deyerli olduğunu ve hiç şükran almadığını. Almış kalan suyu ve yaşlı adamın ağzına döktü. Kısa bir süre sonra ölen adam iyileşti ve uyudu. Yüzü sakın ve huzurlu görünüyordu. Halifede inanılmaz bir sevinç hissi varmış ve daha önce hiç hissetmediği gerçek bir mutluluk hissetti.
Ve o anda bir mucize olmuş, yağmur yağmış! O çölde yağmur birkaç yılda bir yağıyormuş Hizmetçi uyandı ve endişeyle efendisine döndü.
-Efendim, güçsuzlüğüm için beni afedin. Şimdi daha iyi hissediyorum kendimi ve devam edebiliriz.
-Hayir-salladi başını halife. Artık bu dervişle görüşmeye ihtiyacım yok. Rabbim bana hayatın en büyük sırrını zaten açıkladı - Yani kalbini yakınlarına aç ve onlari kendin gibi sev.

17 Şub 2018

Şahin ile Güvercinler -& Fabl Masallar

Güvercinler, her zaman şahinlerin kendilerini avlayacağı korkusuyla yaşarlar; her zaman dikkatli olmak ve güvercinliğin yakınında kalmak zorunda olduklarını düşünürler. Ancak bu şekilde şahinlerin saldırısından kurtulabilirler. Güvercinlerin bu özelliklerinden dolayı saldırılarının başarılı olmadığını düşünen bir şahin, güvercinleri kurnazlıkla avlamaya karar vermiş.
Güvercinlere; “Beni kralınız olarak kabul ederseniz ben de size saldırmaktan vazgeçerim ve sizi çaylaklardan, doğanlardan korurum,” demiş.
Güvercinler şahinin sözüne inanmışlar ve onu kral olarak seçmişler. Ama şahin tahta geçtikten bir süre sonra, krallık hakkına ve yetkisinde dayanarak, her gün bir güvercini mideye indirmeye başlamış.
Zavallı bir güvercin, yenme sırası kendisine gelirken, “Hak ettik bunu ama; oh olsun bize!” diye söylenmiş.

Bazı ilaçlar, hastalıktan çok daha kötüdür.

10 Şub 2018

Pamuk Preses ve yedi cüceleri & Çocuk Masalları

Her yerin karla kaplı olduğu bir kış günüymüş. Bir kraliçe, sarayının pencerelerinden birinin arkasında bir yandan nakış işliyor, bir yandan da hayal kuruyormuş. Derken birden parmağına iğne batmış ve gergefin üstüne üç damla kan akmış.
Kraliçe kan damlalarına bakar bakmaz, “Çocuğum kız olursa, teni kar gibi ak, yanakları kan gibi al, saçları da pencerenin çerçevesi gibi kapkara olsun,” diye geçirmiş içinden. Bu olaydan kısa bir süre sonra bir kız çocuğu getirmiş dünyaya. Kızı tıpkı içinden geçirdiği gibi bir kızmış. Ona Pamuk Prenses adını vermişler. Ne yazık ki kraliçe doğumdan birkaç saat sonra ölmüş.
Bir yıl sonra Kral yeniden evlenmiş. Yeni Kraliçe çok güzel bir kadınmış. Güzelliğine güzelmiş, ama bir o kadar da kibirliymiş, kendisinden daha güzel birinin olabileceğini düşüncesine bile tahammül edemezmiş. Odasında sihirli bir aynası varmış. Her gün o aynanın karşısına geçer, saatlerce kendisini seyreder miş
Ayna, ayna söyle bana En güzel kim bu dünyada,” Diye sorarmış. Ayna da hiç duralamadan, “Sizsiniz Kraliçem,” dermiş. Fakat, Pamuk Prenses on dört yaşına geldiğinde, bir gün ayna şöyle demiş: Güzelsiniz Kraliçem, güzel olmasına, Ama Pamuk Prenses sizden daha güzel.”
Kraliçe bunu duyunca çok kızmış, öfkesinden ne uyku girmiş gözüne, ne de bir lokma yemek yiyebilmiş. ‘Ne yapmalı, ne etmeli?’ diye düşünüp durmuş günlerce. Sonra kararını vermiş ve sarayın avcısını çağırmış .
Pamuk Prenses’i ormana götür ve orada öldür. Öldürdüğüne kanıt olarak da kalbiyle ciğerini sök, bana getir.” Avcı Pamuk Prenses’i ormana götürmüş, bıçağını çekmiş. Fakat Pamuk Prenses’in ağladığını görünce onu öldürmeye kıyamamış. Pamuk Prenses ağaçların arasına dalıp gözden kaybolurken, “Ben yapamadım, ama hava kararıncaya kadar bir ayı veya bir kurt benim yapamadığımı yapar nasıl olsa,” demiş.
Yolda genç bir yabandomuzu çıkmış avcının karşısına. O da hayvanı oracıkta öldürmüş, kalbiyle ciğerini söküp Kraliçe’ye götürmüş. Ama Pamuk Prenses’i avcının düşündüğü gibi ne bir ayı ne de bir kurt yemiş. Akşam olup hava kararınca dağların ardında küçük bir eve gelmiş. Kapısını çalmış, ancak kimse açmamış. Cesaretini toplayıp içeri girmiş. İçeride üzeri yenmeye hazır yiyeceklerle dolu yedi küçük tabağın bulunduğu yedi küçük sandalyeli uzun bir masa varmış, duvar dibinde de yedi yatak diziliymiş. Beklemiş, beklemiş, ama kimsecikler gelmemiş. Çok aç ve çok yorgun olduğu için daha fazla bekleyememiş ve her tabaktan bir kaşık yemek almış, yedi yataktan yedincisine yatıp uykuya dalmış. Biraz sonra evin sahipleri eve dönmüşler. Dağların derinliklerinde bulunan bir gümüş madeninde çalışan yedi cücelermiş bunlar. Pamuk Prenses’i görünce, “Ne kadar güzel bir kız!” demişler.
Sabah olup uyandığında Pamuk Prenses cüceleri görünce önce çok korkmuş, ama kısa bir süre sonra onlardan bir kötülük gelmeyeceğini, onların çok iyi insanlar olduklarını anlamış. Yedi cüceler Pamuk Prenses’ten evlerini çekip çevirmesini istemişler, o da hemen kabul etmiş. “Hoşça kal,” demişler yedi cüceler işe giderlerken. “Kapıyı kimseye açma. Eğer üvey annen burada olduğunu öğrenirse seni tekrar öldürmeye kalkar sonra.”
Bir gün Kraliçe tekrar aynasının karşısına geçmiş. Aynadan şu cevabı alınca çok kızmış:
Güzelsin Kraliçem, buraların en güzeli sizsiniz Ama ne var ki, yüksek dağların ardında Cücelerin küçük, şirin evindeki Pamuk Prenses dünyalar güzeli.”
Bunu duyar duymaz Kraliçe hemen kolları sıvamış. Yaşlı bir satıcı kadın kılığına bürünmüş ve elinde içi kurdele dolu bir tablayla dağlara doğru çıkmış yola. Cücelerin evine varınca, “Kurdelelerim var, harika kurdeleler!” diye seslenerek kapıyı çalmış. Kimin geldiğine bakmak için pencereye çıkan Pamuk Prenses kurdeleleri görünce içi gitmiş. ‘Bunda ne kötülük olabilir ki!’ diye düşünerek kapıyı açmış.
Bunu mu beğendin güzelim?” demiş Kraliçe kurdeleyi Pamuk Prenses’in boynuna takarken. Sonra kurdeleyi sıktıkça sıkmış, ta ki Pamuk Prenses ölü gibi boylu boyunca yere uzanana kadar. O gece yedi cüceler Pamuk Prenses’i o halde bulmuşlar. Kurdeleyi kesmişler ve Pamuk Prenses hayata dönmüş tekrar. Böylece Kraliçe’nin elinden ikinci kez kurtulmuş Pamuk Prenses. Ertesi sabah Kraliçe ayasının karşısına geçmiş yeniden. Aynadan Pamuk Prenses’in hâlâ yaşadığı haberini alır almaz hemen kılık değiştirmiş ve bir kez daha dağların yolunu tutmuş.“Taraklarım var, harika taraklar!” diye seslenmiş cücelerin evinin kapısında. Pamuk Prenses yaşlı kadının elinde tuttuğu tarafı görünce başına gelenleri unutuvermiş. Kapıyı açmış.
Saçların ne güzel, bırak ben tarayayım,” demiş Kraliçe. Ama tarak zehirliymiş, başına değer değmez Pamuk Prenses ölü gibi yere uzanmış. O gece yedi cüceler saçından tarağı almışlar ve Pamuk Prenses yeniden hayata dönmüş. Böylece Kraliçe’nin elinden üçüncü kez kurtulmuş Pamuk Prenses. Ertesi gün Kraliçe aynasının karşısına geçince, Pamuk Prenses’in hâlâ yaşadığını öğrenmiş. Öfkesi burnunda, bu kez en büyülü iksirini hazırlayıp bir elmanın yarısına sürmüş. Sonra da yaşlı bir dilenci kılığına girip yola koyulmuş. “Güzel kızıma tatlı bir elma benden, armağan,” demiş Kraliçe, pencereden bakan Pamuk Prenses’e. “Pencereden de verebilirim, kapıyı açmana gerek yok.” “Kötü diye mi almıyorsun yoksa,” demiş Kraliçe, Pamuk Prenses’in kararsız olduğunu görünce. Sonra da zehirsiz tarafından ısırmış ve, “Al bak harika!” diyerek uzatmış, yanakları gibi al al elmayı Pamuk Prenses’e. Pamuk Prenses elmayı zehirli tarafından ısırır ısırmaz cansız yere uzanmış.
Kraliçe pencereden içeri, Pamuk Prenses’e bakmış. “Nihayet senden kurtuldum, artık dünyanın en güzeli benim,” demiş. Oradan doğruca saraya gitmiş. Erkesi gün aynaya kimin en güzel olduğunu sorduğunda ayna, “Sizsiniz Kraliçem,” deyince dünyalar onun olmuş. Bu sefer cücelerden hiçbiri Pamuk Prenses’i uyandıramamış ölüm uykusundan. Aradan üç gün geçmiş, bütün umutlarını kaybetmişler. Fakat nedense Pamuk Prenses hiç de ölü gibi durmuyormuş. O yüzden yedi cüceler onu gömmemişler ve camdan bir tabut içine koymuşlar, tabutu da yüksek bir tepenin en tepesine yerleştirmişler. Günlerden bir gün cüceleri ziyarete gelen bir Prens oradan geçerken camdan tabutun içinde Pamuk Prenses’i görmüş ve hemen ona âşık olmuş.“Onu sarayıma götürmeme izin verin,” diye yalvarmış Prens. Yedi cüceler ona acımışlar ve izin vermişler. Prens’in uşakları tabutu kaldırırken Pamuk Prenses’in boğazına takılmış olan zehirli elma parçası pat düşmüş ağzından. Pamuk Prenses doğrulmuş nerede olduğunu anlamadan, gözünü açmış, yakışıklı Prensi karşısında görmüş. Görür görmez ona âşık olmuş. Birkaç hafta sonra nişanlanmışlar.
Derken düğün günü gelip çatmış. Düğüne çağrılanlar arasında Pamuk Prenses’in üvey annesi de varmış. Üvey annesi sarayın salonuna girer girmez Pamuk Prenses’i tanımış, ama bu sefer bir şey yapmaya fırsat bulamamış. Çünkü Prens’in adamları Kraliçe’yi hemen yakalamış, Prens de onu artık kötülük yapamayacağı uzak bir ülkeye sürgün etmiş. O günden sonra Pamuk Prenses ve Prens sonsuza dek mutlu yaşamışlar.


3 Şub 2018

Kadınlar ne ister | Anlamlı Masal | Türkçe Yeni Masal Dinle

Bir zamanlar bir kral yaşıyormuş. Bir kez düşmüş onun esir aldığı en büyük düşmanların eline, onlar ona vermiş ilginç bir şart, kurtulsun diye.
- Sadece bir yolunuz var ölümden kaçmak için. Gerekli olan ,bir soruyu doru bulmanız. Ancak son derece zor olduğundan, cevabı bulmak için size bir yıl vereceğis. Şimdi gitmene izin vereceğis, ama görevi yapmasan, kesilirsin. Yani soru şu ki :
kadınlar neyi en çok ister?
Kral krallığına dönmüş, oradaki tüm kadınları sorguladı ancak kimse ona anlamlı cevap vermedi. Artık umudu kalmamıştı ,yaşlı bir adam ona tavsiyede bulundu :
- Eski ormana gidin ve orada yaşayan cadıyı arayın. O cevabı biliyor, ancak seni uyarıyorum, senden çok yüksek miktarda ödemeni isteyecek. 
Gitmiş cadının yanına ve ona söylemiş : 
-Evet, cevabı bilmiyorum, ama eğer orenmek istiyorsan, benimle evlenmelisin.
Kral cadıya baktı - yaşlı, cirkin, kambur, kirli...
Ve düşünmüş.´´Hayır daha iyi öleyim"!
Ancak, yeniden düşündükten sonra ve şövalyelerine danıştı, kral kararını vermiş, bu kurbanlığı yapsın, hayatını kurtarmak için ve krallığınıda.
Dönmüş yine cadının yanına ve cadı duyunca onun kararını ,ona evlenmek istedi. Açıklamış ona cevabı :
- kadınlar, - söylemiş o ,- en çok istedikleri yalnız yönetsinler hayatını ve karışılmasın özgürlüklerine.
Bu muş doğru cevap ve kral kurtarmış hayatını, ama büyük miktarda ödemesi gerekti.
Kaldırmışlar büyük düğün ve sıradan kralın yanına durmuş korkunç cadı.
Ancak gerçek bir şövalye gibi, onun gelecekte ki karısı için hiç hoşlanmadığını ve tiksintisini göstermedi.
Gelmiş düğünün ilk gecesi, ancak yatak odasına gittiğinde, aniden görmüş yatağında güzel bir genç kız ve cadıdan hiç bir iz yokmuş.
- Burda ne oluyor? - diye sordu ve kız cevap verdi:
- hani benimle evlendin ve sabretin düğünde, yapacağım sana hediye - gece ve gündüzün yarısı olacağım cadı, yarısı ise kız - gündüz veya gece?
Düşünmüş kral. Neyi seçsin? Güzel kızla onu görsünler gündüzleri birlikte, akşamları yatması gerek cadıyla, ya da tersi? Ama uzun düşündükten sonra şöyle dedi:
-sana bırakıyorum bu seçimi ne zaman ne olasın.
Gülümsemiş kız ve demiş.
- Bana saygı duyduğun için ve seçme özgürlüğü verdiğin için ben ne olayım diye, daha bir ödül vereceğim sana. Şu andan itibaren hep aynı kız olacağım önünüzde gördüyünüz gibi.

Ve onlar yaşlanana kadar mutlu yaşamışlar.