Bir gün,
balıkçının biri ağını denizden çektiği sırada bir izmarit
yakalamış. İzmarit, balıkçıyı görünce başlamış
yalvarmaya: “Ne olur beni bırak. Daha ufacığım, etim ne budum
ne? beni şimdi tutacaksın da ne olacak? Beni denize bırak, biraz
daha büyüyeyim, kocaman bir olduktan sonra o zaman yine yakalarsın.
demiş. Balıkçı: “Şu ufaklığa bak hele! Şu ufacık boyunla
beni budala yerine mi koyuyorsun? Yarın tutacağım balık
bugünkünden büyük olacakmış diye bugün tuttuğumu elimden
kaçıracak adam mıyım ben?” demiş.
Daha
büyük bir kazanç umduğu için elindekini küçüktür diye
kaçırmak akıllı adam işi değildir; onu söylüyor bu masal.
Ünlü
bir öğretmen görevlisi bir seminer sunmak zorundaydı. Bir salona
toplanmışlar 200 kişi bilge sözlerini uzun zamandır beklediler.
Fakat her zamanki gibi açılıştı. Öğretmen görevlisi 100
dolarlık bir banknot çıkardı ve sordu.
-
Bu banknotu kim istiyor?
Hepsi
ellerini kaldırdı.
-
sizden birine vereceğim bunu bu gece, ama önce... - dedi öğretmen
görevlisi ve yırttı banknotu ikiye.
-
Şimdi kim istiyor? - yine bütün eller kaldırıldı.
-
böyle yaparsam?... Yine sormuş, atmış parçaları yere ve ezmeye
başlamış. Sonra kaldırmış onarı elleriyle yırtık halde ve
kirli.
-
peki şimdi hâlâ onarı isteyen varmı?
Yine
hepsi ellerini kaldırmış.
Sonra
o konuşmaya başlamış:
-
önemli değil ne yapacağım banknotla, siz her zaman onu
isteyeceksiniz, çünkü o değerini kaybetmez. Yani insanlarlada
öyle. Çoğu zaman ezilir, tekmelenir ve kendimizi önemli
hissetmiyoruz. Ancak bize ne olursa olsun, değerimizi kaybetmeyiz.
Kirli veya temiz, ezilmiş veya bütün, kilolu veya zayıf, yüksek
veya alçak, hiç biri önemli değil. Bunların hiç biri onemimizi
değiştirmiyor. Hayatımızın bedeli başkalarına nasıl
gördüğümüz değil, kim olduğumuz ve neyi bildiğimizdir.
Şimdi
iyi düşünün ve hatırlamaya çalışın : hangileri beş en
zengin kişi dünyada , hangileri beş son dünya güzelleri
yada son beş kişinin Oskar ödülünü kazananlar. Nasıl gidiyor?
Zor, değil mi? Endişelenmeyin. Hiç birimiz hatırlamıyor dünkü
lerin en iyilerini. Alkışlar uçup gidiyor, kupalar toz içinde
batar, kazananlar unutulur!
Ve
şimdi hatırlayın. Üç öğretmen, gerçek büyümeniz için
yardımcı oldu mu, üç arkadaşınız, yardımcı oldu mu en zor
anlarınızda, beş kişi hayat boyunca size eşlik eden. Nasıl
gidiyor? Çok daha iyi, değilmi?
Çünkü
hayatımızda iz bırakan insanlar en ünlü değildir,ne de en
ünlüler, en zenginler, en yetenekliler . O insanlar bize bakan bizi
seven, bize inanalar ve yanımızda olanar önemlidir .
Güneş
ve rüzgâr kimin daha güçlü olduğunu tartışıyorlarmış.
Rüzgâr -Ben daha güçlü olduğumu kanıtlayacağım. Şu
karşıdaki paltolu yaşlı adamı görüyor musun ? Paltosunu senden
daha hızlı çıkaracağıma bahse girerim demiş. Güneş bir
bulutun arkasına çekilmiş ve rüzgâr kasırga şiddetinde esmeye
başlamış. O kuvvetle estikçe ihtiyar adam paltosuna daha sıkı
sarılıyormuş.
Sonunda rüzgâr pes edip durmuş. Güneş
bulutların arkasından çıkıp yaşlı adama nazikçe gülümsemiş.
Çok geçmeden adam alnındaki teri silip paltosunu çıkarmış. Sonra
, rüzgâra dönmüş nazik ve dostça davranışın, şiddet ve güç
gösterisinden daha etkili olduğunu söylemiş.
Bizim
çevremiz dolu uzmanlarla ve tatlı dilli anlatıcılarla. Aceba en
gürültülü sesli olanlar en çok bilgilimi dir? Aceba güvenmek
mümkünmü onlara?
Belkide
bu hikayede kendi çevremizdeki gerçeklerden bir karakteri tanıya
bilirsiniz.
Son
bahar geldi ve kırlangıçlar güneydeki uzun yola hazır olmaya
başladı. Neşeyle cıvıltıları duyuluyor ve sadece kuzey
rüzgarını bekliyormuşlar, yola çıkmak için. Meraklı tavuk
kırlangıçların hayal ettiklerini dinledi ve uzak sıcak ülkelere
güneye gitmek çok ilginç olduğunu anlamış.
´´Neden
bende onlarla gitmeyim? - Demiş kedi kendine tavuk, gezi
hazırlıklarına hemen başlamış.
Ertesi
gün kırlangıçlar toplanmış, gök yüzüne doru uçmuşlar ve
uzun yolculuk için yola çıkmışlar. Tavuk uçmaya denemiş, ancak
sadece atladı kanatlarını salladı ve kümesin üzerinden atladı.
Sonra uçmaya devam ederken bahçenin çitinin üzerinden atladı ve
kırlangıçlarin uçtuğu yöne giti.
Tavuk
koşuyor, atlıyor kanatlarını sallıyor ve hatta köy yolunu
geçmeye başlamış. Sonunda bir sonra ki komşu bahçesine ulaşmış.
Orada döneklendi, etrafına baktı ve geri dönmeye karar verdi.
Ertesi
gün kuş bahçesine döndü ve herkeze nasıl uçtuğunu güneye
doğru anlattı, ne kadar yeni ve ilginç şeyleri gördüğünü ve
nasıl güzel ve tanımadık topraklarda olduğunu anlattı. Görmüş
meyve bahçesi öyle ağaçlar görmüş ki hiç daha önce görmemiş,
tanışmış başka kuşlarla ve bahçıvanı bile karşılamış. O
kadar heyecanlı mış ki güneyde! Anlatmış gezginci tavuk.
-
Çok ilginç! Ne kadar cesur tavuk sun sen! Uğultu varmış kuş
bahçesinde ve herkes gizlice onu kıskanıyormuş.
Kış
geçmiş, ilkbahar gelmiş. Kırlangıçlar dönmüşler güneyden ve
başlamışlar anlatmaya deniz için, güneydeki sıcak toprakları.
Ancak hiç biri kuş bahçesinden ilgilenmemiş bu anlattıklarından.
-
Bizim tavuk, herşeyi anlattı, hepsi bir sesle cevaplamış.- O
çoktan döndü ordan, o biliyor her şeyi!
Böylece
tavuk herkez tarafından güney ülkeleri konusunda uzman olarak
tanıtıldı.ginci
tavuk bizim çevremizde doludur uzmanlarla ve tatlı dilli
anlatıcılarla. Aceba en gürültülü sesli olanlar en çok
bilgilimi bir? Aceba güvenmek mümkünmü onlara. Belkide bu
hikayede kendi çevremizdeki gerçeklerden bir karakteri tanıya
bilirsiniz. Gezginc
Bir
gün bilge götürmüş öğrencisini parka, bir orman tepesinde
bulunan. Parkta bir labirent varmış, yüksek ve pürüzsüz
duvarlarla, güneş ışınları tarafından aydınlatan. Öğretmen
eşlik etmiş öğrencisine girişine kadar ve öğrenciye görev
vermiş, kedisi bulsun çıkışını istedi. Bütün gece dolaşmış
labirente, fakat gayretleri boşa. O bir çıkmazdaydı. Umutsuzca
bir çıkış bulmaya çalışıyordu. Sonunda hiç hali kalmamış
ve oturmuş yere ve uyumuş. Gözlerini açtığında, öğretmeni
önünde gördü.
-Beni
tagip et- dedi.
Labirintden
çıkıp ve hiç arkasına dönmeden, öğretmen ormana doru yürüdü.
Tepedeki en yüksek noktaya ulaştıklarında, o öğrencisine
belirti.
-
Bak aşağı! Oradan görünüyormuş bütün labirent.
-
buradan baktığımda labirent çıkışını bula bilirmisin? -
Öğretmen sordu.
-
Evet, kolay-dedi öğrenci. Lazım sadece dikkatle izlemek onu bir
süre.
-
Tamam, o halde onu bul ve iyi hatırla - dedi öğretmen.
Sonra
ormana geri döndüler. Öğrenci tekrar labirentte girdi, fakat bu
sefer çabuk buldu çıkışı, kendisini kaybetmeden.
-Bu
desri aldınya şimdi, yaşam sanatında en önemli sırları
arasında yer alıyor - demiş bilge adamı, karşılarken onu
çıkışta.- Ne kadar çok uzaklaşırsan verilen durumdan ve daha
yüksek bakarsan, okadar net ve dolu görürsün. Böylece daha çabuk
ve daha kolay, çıkış yolunu bulabilirsin.