Bir
zamanlar köyün birinde fakir bir insan yaşıyormuş, her gün
çevredeki köyleri yorulmadan geziyor ve dileniyormuş.Bir süre
sonra ,bir sürü pirinç toplamış.
-Artık
fakir değilsin. O kadar pirinçle ne yapıyorsun?Köylüler sormuş.
-Dörde
bölüyorum -cevaplamış dilenci.
Bir
bölümünü şeytana veriyorum,diğerini ödünç veriyorum, üçüncü
bölümünü nehre atıyorum ve dördüncü bölümü tapınağa
brakıyorum ,Tanrıya hediye.
Herkes
cevabına çok şaşırdı ve onu sorgulamaya başlamışlar
-Nerede
bu şeytan? Bir dilenciden borç alan kim? Hangi nehre pirinç
atıyorsun? Hangi tapınağa bağış yapıyorsunuz?
Ama
dilenci onlara daha fazla bir şey söylemedi. Sonra köylüler çok
kızdılar, onu yakalayıp krala götürdüler. Kral konuşmasını
emretti ve o da Krala karşi gelemedi.
-Kralım-dedi,-şeytan
benim karım.Hiçbir iş yapamaz, sadece yiyor ve uyur.
Açgözlülüğünü doyurmak için sürekli dilenmem gerekiyor.
-Kim
sizden borç alır? -Kral sordu.
-Pirinçin
ikinci bölümü oğlum içindir. Şimdi o küçük ben hala ayakta
yürüye biliyorum ve ona baka biliyorum.Ama yarın, büyüyünce ve
ben yaşlandığımda, beni besleyecek. İşte bahsettiğim borç.
-Ne
demektir, Pirinçin üçüncü bölümünü nehre atman? Kral tekrar
sordu.
-Benim
küçük bir kızım var ,-dilenci dedi ,ona bakmalıyım .Ama
büyüyünce, evlenecek ve beni terk edecek.E, Kralım söle Pirinçi
ona verdiğim gibi, nehre atmak gibi değilmi?
Son
olarak, Kral sormuş:
-hangi
tapınak ve hangi Tanrı pirinçin son bölümünü bıraktın?
Efendim,
bu tapınak benim vücudum, ve Tanrı, ruhum. Eğer onlar umurumda
değilse, nasıl yaşayacak gücüm olacak?
Kral
dilencinin yanıtlarını çok beğenmiş. Onu zengince ödüllendirdi
ve gitmesine izin verdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder