Orak
zamanında Ağa çağırmış komşusunu tarlasını biçsin diye.
-Ne
zamanakadar biçeceğim? - sormuş adam.
-Güneş
batana kadar - Ağa demiş.
-Bana
ne kadar ödeyeceksiniz?
-Bir
torba un vereceğim, yeterki çalış nasıl lazımsa.
Fakir
adam Ağanın alanına giti ve bir uçtan çalışmaya başladı.
Sürermiş hiç doğrulardan ve dinlenmeden. Sadece akşam üstü
oturmuş biraz bir armut ağacının altına, yemiş bir parça ekmek
bir soğanla ve devam etmiş çalışmaya. Akşama kadar biçmiş
tarlanın yarısını. Güneş baktığında, yorgun işçi
doruğulmuş silmiş terini başından ve demiş.
-Bu
kadar yeter.
-Ne
demek yeter- seslenmiş Ağa o anda gelen bakmak için işçisine
nereyekadar ermiş diye.
-Ama
güneş batı ve hava kararmaya başladı.
-Güneş
batıyor, ama gökyüzüne bak! Zaten kız kardeşi var-ay. O da
gidene kadar biçeceksin. Aksi halde un yok.
Ve
gerçekten, ay gökyüzüne kırmızı bir elma gibi yuvarlandı ve
görünür oldu.
Orakçı
belini eyidi ve devam etti çalışmaya. Bütün gece çalıştı,
Ağa ise armut ağacının altına yatı güzelce uykusunu aldı.
Güneş doğana kadar işçi bütün tarlayı biçti.
-Şimdi
sana un vereceğim demiş Ağa. Evine git bir torba getir ve gel su
değirmenine. Orada benim unum.
Zavallı
adam giti ve bir süre sonra değirmene geldi büyük bir keçi
çuvalla.
-Dök
unu.!-dedi
Ağa
gözlerini parlatı ve bağırdı..
-Neden
getirmişsin bu keçi çuvalını? Ne bu böyle?
-Bu
büyük ağabeyi torbanın. İşçi cevap verdi.
-Nasıl
öyle torbanın büyük ağabeysi mi olur.
-Güneşin
bir kız kardeşi olabilirse, neden torbanın ağabeyi olmasın?
Zekice cavaplamış işçi.
Ağa
köşeye sıkışmış ve unu dökmüş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder