Günlerden
bir gün, oduncular ormana girip, tüm ağaçları kesmeye
başlamışlar, koca ormanlık alanda tek başına bırakmışlardı
ağlayan ağacı. Evet, adı üzgün ağaçtı, çünkü etrafındaki
dostları bir bir kesildikçe içine kapanmış, her ağacın
ardından bir dalını düşürmüş, her ağaç ile birlikte
meyveleri yok olmuş.
En
sonunda hiç işe yaramayan, kırık dallı küçük bir ağaç
olarak kalmış. O kadar üzgün ve perişanmış ki her gün sürekli
ağlar dururmuş.
Bir
gün yine haline ağlarken, minik mavi renkli çok güzel sesi olan
bir kuş konmuş dallarına. “Merhaba, neden ağlıyorsun?” diye
sormuş. Üzgün ağaç dalına bir kuş konduğunu görünce çok
şaşırmış ve halini anlatmaya başlamış. “Tüm arkadaşlarımı
tek tek kesip götürdüler, burada tek başıma kaldım. Üstelik
önceden çok güzel meyveler verirken artık bir tek bile yaprak
açamaz oldum.”
“Sen
bunun için mi üzülüyorsun yani?”
“Elbette.
Artık kimse beni sevmiyor, herkes gelip ne kadar çirkin olduğumu
söylüyor.”
“Kendini
güzelleştirmek senin elinde ağaç kardeş.”
“Benim
mi? Nasıl peki?”
“Evet,
senin elinde. Her şeyden önce arkadaşlarını geri getiremeyiz
bunu bil ve artık üzülme. Sonrasında ise hep iyi şeyler düşün.
Yeniden meyvelerin olduğunu, herkesin gölgende dinlediğini filan.
Göreceksin mutlaka faydası olacak.”
Üzgün
ağaç kısa bir süre düşündükten sonra güzel kuşa hak vermiş.
O günden sonra hep iyi şeyler düşünmüş ve kısa sürede ilk
önce yaprakları yeşermeye başlamış, ardından sulu sulu
meyveleri olmaya başlamış. Zamanla o kadar büyüyüp gelişmiş
ki herkes yazın sıcak günlerinde dinlenmek için gölgesinden
faydalanmaya başlamış. Kendisinde kısa sürede olan bu değişime
inanamayan üzgün ağaç, düşüncelerin hayatı nasıl
etkilediğini düşünmüş ve bir daha hiç bir şey için
üzülmemiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder